HUKUK MUHAKAMELERİ KANUNU HÜKÜMLERİ ÇERÇEVESİNDE
İÇ (ULUSAL) TAHKİMDE HAKEMLİK
Bir alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olan tahkim uyuşmazlık çözüm yönteminde,kurumun en önemli unsularından biri olarak hakem ve ya hakem kurulu yer almaktadır.
Hakem kavramı,kanunun yasaklamadığı hususlarda taraflar arasında doğmuş ve ya doğacak ihtilafların bir sözleşme gereğince devlet yargısına başvurulmaksızın hallinde taraflar ve ya tarafların ya da kanunun yetki tanımış olduğu kişi ve kurumlarca tayin edilmek yoluyla görevlendirilen kişi ve ya kişiler olarak tanımlandırılabilir.
Hakeme tanınmış bulunan karar verme yetkisi sebebiyle bir hakim niteliğini kazandığını savunanlar olduğu gibi,aslında bir yargı görevi yerine getirmekle beraber çok farklı sebeplerle bir hakimin niteliklerinden farklı niteliğe haiz olduğu da yaygın olarak ileri sürülmüştür.
Gerçekten de mahkemelerin kuruluşu ancak bir yasa ile olanklı iken,hakem ise yetkisini taraflar arasındaki sözleşmeden almakta ve bu sıfatını o davadan sonra kaybetmektedir.Hakemlerin taraflardan aldığı yetki uyarınca yerine getirdiği hizmet bir yargılama işlemi olmakla beraber,bu durum hakemlere asla bir mahkeme sıfatını kullanma yetkisi tanımamaktadır.Bu sebeple,özellikle doktrinde hakem heyetlerinin tahkim mahkemesi olarak nitelendirilmesi de yaygın olarak eleştirilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunumuzun 412.maddesinde tahkim sözleşmesi tarifine yer verilmekle beraber,tahkim uygulamasında sıkça kullanılan hakem sözleşmesi kavramına yönelik bir düzenleme yer almamıştır.
Herhalde hakem sözleşmesinin kuruluşu bakımında aynı tahkim sözleşmesinde olduğu gibi borçlar hukukuna tabi olduğunda bir şüphe yoktur.”Kural olarak hakem sözleşmesi taraflar ile hakemler arasında yapılan iki yanlı sözleşmelerden olup BK’nun hükümlerine tabidir.”(Yargıtay 15.HD.31/11989-2806E.-308K.)
HMK’unda kimlerin hakem olabileceği hususunda kesin bir sarahat bulunmamaktadır.
Kural olarak,medeni hakları kullanma ehliyetine sahip bulunan herhangi bir kişinin hakem olarak seçilebileceği söylenebilirse de,HMK’nun hakem olabilmek için bazı objektif kıstaslar aradığına dair hükümler içerdiği de görülmektedir.Nitekim HMK 436 ve 439 md.hükümlerine bakıldığında,hakemlerin asgari ölçüde de olsa hukuk bilgisine sahip olması gerektiği anlaşılmaktadır.
Öte yandan asıl hakem tayinine yönelik tek sınırlamanın kanunun 416/1-d maddesinde düzenlendiği görülmektedir.Bu hüküm gereğince,taraflar aksini kararlaştırmamış ve hakem mahkeme tarafından birden fazla kişi arasında seçilecekse en az birinin kendi alanında beş yıl ve daha fazla kıdeme sahip bir hukukçu olması gerekmektedir.
Buna ilaveten,taraflar arasındaki eşitlik ilkesi gereği,kurula olarak,seçilecek hakemin tarafsız yani taraflara göre üçüncü kişi durumunda bulunması gerektiği tabidir.Cinsiyet ve ya fiziksel bir noksan ya da mutlaka Türk tabiyetinde bulunmak hakem olarak seçilebilmeye engel olmamakla beraber,tarafların temsilcileri ya da vekillerinin hakem olarak sayılabilmeleri olanaklı bulunmamaktadır.
Hakem sözleşmesinin hukuki niteliği doktrinde tartışılmakla beraber,baskın görüş bunun bir vekalet akdi ilişkisi olduğu yönündedir.Nitekim YİBK’nun 13/5/1964 tarihli 1-3 sayılı kararında da bu konuya değinilerek,taraflar ile hakem arasındaki münasebetin özel hukuk alanına giren hizmetle ilgili bir akit olduğu nitelemesi yapılmıştır.Yargıtay’ın sonraki kararlarında da taraflar arasındaki hukuki ilişkide galip unsurun vekalet ilişkisi olduğunun vurgulandığı görülmektedir.
HMK’nun 416/1 maddesi taraflara hakem seçiminde serbestlik tanımakla beraber,415/1-f maddesine göre bu sayı tek olmalı ve 2.fıkraya göre de taraflar hakem sayısını kararlaştırmamışsa üç hakem seçilmesi gerekmektedir.Tabi ki,hakemlerin kaç kişi olacağının tahkim sözleşmesinde olduğu gibi daha sonrasında taraflarca kararlaştırılabilmesi de mümkün bulunmaktadır.
Taraflarca,tahkim sözleşmesi veya şartı ile hakem veya hakemlerin ismen tayini mümkündür.Bu halde,davanın isimleri belirlenmiş olan hakemlerde açılması gerekmektedir.Tarafların hakemlerini önceden belirleyebilmeleri olanaklı olduğu gibi,aralarında ihtilaf doğduktan sonra da yapacakları bir sözleşmeyle hakemlerini ismen kararlaştırabilmeleri de mümkün bulunmaktadır.
Tahkim sözleşmesi veya şartı ile ya da sonradan yapılan bir sözleşme ile isimleri belirlenen hakemlerin herhangi birinin veya tümünün hakemliği kabul etmemesi veya görev yapamaz bir halde bulunmaları durumunda,taraflar arasındaki tahkim şartı tümüyle ortadan kalkar.Zira,tarafların bu nevi hallerde tahkim sözleşmesini ismen belirledikleri hakemlerin kişilik ve özelliklerine itimat ederek yapmış bulundukları kabul edilmektedir.Ancak,taraflara bu konuda tanınan serbestiyetin bir gereği olarak,ismen tayin olunan hakemlerden birisinin görev yapamaması halinde,tarafların sözleşmede,bu kişinin yerine başka bir hakem seçileceğini düzenlemeleri de mümkündür.Yine taraflar hakemleri sözleşme ile ismen tayin etmekle beraber,bunlardan görevi kabul etmeyen olsa dahi aralarındaki ihtilafın tahkim yolu ile giderilmesine yönelik,örnek olarak,ihtilafın görevi kabul eden hakemlerle çözümünü de düzenlemişlerse,tahkim şartı ortadan kalkmaz.
Hakemlerden birisinin ret,istifa veya tarafların anlaşmaları gibi bir nedenle görevinin sona ermesi halinde,HMK 421/1 md.göre,görevi sona eren hakemin seçilmiş olduğu usul dairesinde yerine yeni bir hakem seçilebilmesi de mümkün bulunmaktadır.
Son olarak HMK 421/3.maddesine göre,tahkim sözleşmesinde hakemin veya hakem kurulunu oluşturan hakemlerin ad ve soyadları belirlenmiş ise hakemin,hakem kurulunun ya da kurulun karar çoğunluğunu ortadan kaldıracak sayıda hakemin görevinin herhangi bir sebeple sona ermesi halinde,tahkimin de sona ereceği düzenlenmiştir.
Taraflar,hakem sayısını yaptıkları sözleşmede serbest olarak kararlaştırabileceklerinden,sözleşmede ihtilafın taraflarca isimleri bilahare belirlenecek ve her iki tarafın seçeceği birer hakemde giderileceği de düzenlenebilir.
Bu halde,taraflardan biri kendi hakemini seçerek karşı tarafa bildirir.Diğer tarafın bu talebin kendisine ulaşmasından itibaren bir ay içerisinde kendi hakemini seçmesi gerekmektedir.Ancak HMK 415/1 md.gereğince,hakem sayısının tek olması zaruri olduğundan,tarafların seçtiği birer hakem hakem kurulunu oluşturmaz.Bu halde tarafların seçtiği iki hakemin üçüncü hakemi belirlemesi gerekmektedir.Kendi hakemini belirleyen ve bunu karşı tarafa bildiren tarafın bu bildirimini aldıktan itibaren karşı tarafın bir ay içerisinde hakemini belirleyememesi veya seçilen iki hakemin bir ay içerisinde üçüncü hakemi tayin edememeleri halinde hakem seçimi taraflardan birisinin başvurusu üzerine mahkeme tarafından yerine getirilir.Üçüncü hakem de başkan olarak görev yapar.(HMK 416/1-c)
Belirtildiği gibi,üçüncü hakem tayini için davayı taraflardan biri açabilir.Ancak üçüncü hakem hususunda anlaşmayan taraflarca belirlenmiş hakemlerin ise bu konuda dava açmak yetkileri bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki sözleşmede üçüncü hakimin belli bir mahkemece seçiminin yapılmasının düzenlenebilmesi de olanaklıdır.
Ancak,taraflar üçüncü hakemin seçimi hususunda sözleşmelerinde özel bir usul öngörüp,bunun usulün işlememesi halinde üçüncü hakemin mahkemece tayin edileceğine yönelik bir hükme yer vermemişlerse,bu halde mahkemeden üçüncü hakemin tayinini isteyemezler.
HMK’nun 416.maddesi dışında,421 ve 439.maddelerinde de mahkemece hakem seçimine yönelik düzenlemelere yer verilmiş bulunulmaktadır.
Taraflarca sözleşmede hakemlerin sayısı ve seçim şekli gösterilmemekle beraber,uyuşmazlığın giderilmesi tahkim usulüne bağlanmış ise hakemler HMK 415/2 md.gereği mahkemece üç kişi olarak seçilir.
Yukarıda değinilen,taraflardan birisinin kendi hakemini seçmesine rağmen,diğer tarafın hakemini belirlememesi halinde,HMK 416/1-c md.gereği,hakemini seçmeyen tarafın hakemi de mahkeme tarafından belirlenir.
Yukarıda belirtildiği üzere,HMK 421/1 md.gereğince,hakemlerden birisinin görevinin hakemin reddi veya istifası gibi bir nedenle sona ermesi halinde,onun yerine seçimindeki usul uygulanmak suretiyle yeni bir hakem seçilir.
Öte yandan,HMK 439/7.maddesi uyarınca,hakem kararına yönelik iptal davasının kabulü halinde,kabul kararı temyiz edilmezse veya ikinci fıkranın b-ç-d-e ve f bentlerindeki hallerin varlığı sebebiyle kabulü halinde hakemleri veya tahkim süresini yeniden belirleyebilir.Taraflar isterlerse de eski hakemleri tayin edebilirler.
HMK 410.md.göre,hakem tayini davasının taraflarca tahkim yeri belirlenmiş ise tahkim yeri bölge adliye mahkemesinde,böyle bir belirlemenin olmaması halinde davalının Türkiye’deki yerleşim yeri,oturduğu yer veya işyeri bölge adliye mahkemesinde açılması gerekmektedir.Kanunun kabul ettiği yetki mahkemenin yetkisini ortadan kaldırmamakla beraber,tarafların hakem tayini konusunda da yetki sözleşmesi yapabilmeleri olanaklı bulunmaktadır.
Yargıtay’ın ilgili kararlarına göre açılacak bu dava genel nitelikli bir dava addedilmektedir.Öte yandan,HMK 316/1-f md.hükmü gereği,hakem tayini davalarının basit yargılama usulü ile görülüp karara bağlanması gerekmektedir.
HMK 416/2-c md.ise yargılama yöntemine ilişkin olarak,taraflardan birinin talebi üzerine mahkeme tarafından yapılacağı,mahkemenin gerektiğinde tarafları dinledikten sonra bu fıkra hükümlerine göre verdiği kararlara karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı;mahkemenin,hakem seçiminde tarafların sözleşmesini ve hakemlerin bağımsız ve tarafsız olması ilkelerini göz önünde bulunduracağı,üçten fazla hakem seçilecek hallerde de aynı usulün uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiştir.
Kural olarak,hakemlerin görevi,kendilerine tevdii edilen ihtilaf hakkında bir karar vermekle sona ermekle birlikte,tahkim yargılamasının devamı sürecinde hakemlerin azli,ölümü,istifası ya da medeni hakları kullanma ehliyetlerini kaybetmeleri gibi sebeplerle görevlerini yerine getirmez hale gelebilmeleri olanak dahilindedir.
HMK’nun 420.maddesinde belirtilen görevin yerine getirilememesi başlığı tüm bu halleri kapsamakla beraber,hakemlerin ölümü veya medeni hakları kullanma ehliyetini kaybetmesi gibi bir sebeple görevini yapamaz duruma hale gelmesi durumunda hakemlik görevinin kendiliğinden sona ereceği hususunda şüphe yoktur.Ancak bunun dışındaki diğer hallerde hakemlik görevinin son ermesi hakemlerin ya da tarafların bir işlemde bulunmalarını gerektirmektedir.
Hakemlerin seçim şekli ne surette olursa olsun,tarafların ancak birlikte karar vermeleri suretiyle azledilebilmeleri mümkündür.Çünkü seçildikten sonra hakem artık bir tarafın değil tüm tarafların müşterek hakemi addedilmektedir.HMK 420/1 md.bu konuda bir yasal düzenleme de yapmış,maddenin 2.fıkrasında ise,taraflardan her birinin,hakemin çekilmesini gerektiren sebeplerin varlığı hususunda aralarında uyuşmazlık olursa,mahkemeden hakemin yetkisinin sona erdirilmesi hususunda karar verilmesini isteyebileceği,mahkemenin vereceği kararın da kesin bulunduğu düzenlenmiştir.
Hakemlerin azli,istifası,ölümü veya medeni hakları kullanma ehliyetlerini kaybetmeleri gibi hallerde,tarafların sözleşmelerinde hakemleri ismen de belirlemiş olmaları durumunda,bunlardan birisinin görev yapamaz hale gelmesi ve de sözleşmede bu duruma yönelik başkaca bir hükme yer verilmemiş olması durumunda taraflar arasındaki tahkim şartı ortadan kalkar.Sözleşmede ismen belirlenmeyen hakemin herhangi bir nedenle görev yapamaması durumunda ise HMK 421,md.göre yerine başka bir kişinin hakem olarak seçilebilmesinde tereddüt bulunmamaktadır.
Son olarak,hakemlerden birisinin yukarıda belirtilen sebeplerle görev yapamaz duruma gelmesi halinde,bu durumun HMK 427/2 md.hükmüne göre yasada ayrıca belirlenen tahkim süresinin uzatılmasında haklı bir sebep olarak da kabulü gerekir.
HMK 417/1 md.deki düzenlemeye göre,tahkim yargılamasında hakem olarak görev yapmak üzere seçilen bir kişinin bu görevi kabul etmeden önce tarafsızlık ve bağımsızlığından şüphe edilmeyi haklı gösteren durum ve koşulları açıklama zorunluluğu bulunmaktadır.Hakemin,daha sonra ortaya çıkan durumları da gecikmeksizin taraflara bildirmesi gerekmektedir.2.fıkra hükmüne göre ise,hakem,taraflarca kararlaştırılan nitelikleri sahip olmadığı,taraflarca kararlaştırılan tahkim usulünde öngörülen bir ret sebebi mevcut bulunduğu veya tarafsızlığından şüphe edilmeyi haklı gösteren durum ve koşullar gerçekleştiği taktirde reddedilebilir.Ancak taraflardan birisinin kendisinin atadığı veya atanmasına katıldığı hakemi reddetmesi,yalnızca hakemin atanma tarihinden sonra öğrenilen ret nedenlerine dayalı olarak yapılabilir.
Hakemlerin reddi usulünü düzenleyen HMK 418.md.hükmüne göre,hakemlerin reddi usulünü de taraflar serbestçe tayin edebilirler ve ret de tayin edilen bu usül dairesinde yapılır.
Böyle bir usulün kararlaştırılmamış olması halinde,hakemi reddetmek isteyen tarafın,hakem/hakem heyetinin seçiminden veya hakemin reddi talebinde bulunabileceği bir durumun ortayı çıktığını öğrendiği tarihten itibaren iki hafta içinde ret talebinde bulunması,ret sebebi ile gerekçelerini de göstererek bu talebini yazılı olarak karşı tarafa bildirmesi gerekmektedir.Eğer hakkında ret talebinde bulunulan hakem re’sen hakemlikten çekilmez veya karşı taraf bu ret talebini kabul etmezse,ret istemi hakkında hakem kurulunun bir karar vermesi gerekmektedir.(HMK 418/2)
418/3.md.göre ise,hakem kurulundan bir ya da daha fazla hekim reddetmek isteyen taraf da ret istemini ve bunun gerekçelerini hakem kuruluna bildirmelidir.Hakem kurulunun ret istemini kabul etmemesi halinde,bunu öğrenen tarafın öğrenme tarihinden itibaren hakem kurulu kararının kaldırılarak hakem veya hakem kurulunun reddine dair bir karar verilmek üzere mahkemeye başvurması gerekmektedir.
Hakemin tek kişi bulunması veya hakem kurulunun çoğunluğu ya da hakemlerin tamamının reddinin istenmesi halinde doğrudan mahkemeye başvurularak hakem/hakemlerin reddi hususunda karar verilmesinin talep edilmesi gerekmektedir.Mahkemenin vereceği karar ise temyiz yoluna kapalıdır.(HMK 418/4)
Yine aynı madde düzenlemesi uyarınca,hakemin veya hakem kurulunun tümü ya da karar çoğunluğunu ortadan kaldıracak sayıda hakemin ret talebinin mahkemece kabul edilmesi halinde tahkim sona erer.Ancak tahkim sözleşmesinde hakem ismi belirlenmemişse yeniden hakem seçimi yolu ile tahkime devam olunabilir.
Mahkemede açılan hakemin reddi davasının mevcudiyetinin de tahkim süresinin uzatılması yönünde haklı bir sebep olacağını da belirtmek gerekir.
Hakemlerin taraflar arasındaki uyuşmazlığı bir karara bağlamak için taraflar yararına olarak bir emek sarf etmek suretiyle bir hizmet verdiği açıktır.Yukarıda da belirtildiği üzere,hakem sözleşmesinin hukuki niteliği yönündeki tartışmalara rağmen,HGK kararında bir vekalet akdi olarak değerlendirilmesi sebebiyle burada TBK 502 vd.maddeleri kapsamında bir değerlendirme yapmak gerekmektedir.Bu madde kapsamında,tahkim alanında hakemlik görevinin bir ücreti gerektirdiği hususunda tartışmasız bir teamül bulunduğu gibi,zaten HMK’ nda da hakem ücreti hakkında özel ve açık bir hüküm yer almaktadır.Yargıtay’ın kararlılık kazanmış içtihatları da bu yöndedir.
Taraflarla hakemlerin,hakem ücretini bir sözleşme ile düzenlemeleri tabi ki mümkündür.Hakemlik görevi kabul edilmekle beraber,ortada sözleşmeyle düzenlenmiş bir ücret bulunmaması halinde,hakemin ücretin ödenmemesi nedeniyle görevden kaçması da mümkün olmadığından,görevini tamamlayan hakemlerin hizmetinin karşılığı olan alacağını mahkemeye başvurmak suretiyle tespit ettirmesi gerekmektedir.Tekrar belirtmek gerekir ki,aksine bir hüküm olmaması halinde,hakemler uyuşmazlık hakkındaki kararlarını verip kararlarını mahkeme kalemine teslim etmek suretiyle görevlerini tamamlamış olacaklarından,ücretlerine bu işlemden sonra hak kazanırlar.
Yukarıda da belirtildiği üzere,hakem ücreti HMK 440.maddesinde düzenlenmiş olup,maddede,taraflarca aksi kararlaştırılmamış olması halinde,hakemlerin ücretinin dava konusu alacağın miktarı,uyuşmazlığın niteliği ve tahkim yargılamasının süresi dikkate alınarak,hakem veya hakem kurulu ile taraflar arasında kararlaştırılacağı,tarafların hakem ücretini yerleşmiş kurallara veya kurumsal tahkim kurallarına yollama yaparak da belirleyebileceklerini,anack taraflar ile hakem/hakem kurulu arasında ücretin belirlenmesi hususunda bir anlaşmaya varılamaması veya tahkim sözleşmesinde ücretin belirlenmesine yönelik herhangi bir hüküm bulunmaması ya da taraflarca bu konuda yerleşmiş kurallara veya kurumsal tahkim kurallarına yollama yapılmaması halinde,hakem veya hakem kurulunun ücretinin,her yıl Adalet bakanlığınca ilgili kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının görüşleri alınarak hazırlanan ücret tarifesine göre belirleneceğini düzenlemiştir.
Maddede belirtilen Adalet Bakanlığınca Resmi Gazetede yayımlanan ve 1 Ekim 2019 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hakem Ücret Tarifesinde gösterilen ücret tablosu şu şekildedir;
ANLAŞMAZLIK KONUSU DEĞER |
ÜCRET |
|
TEK HAKEM |
3 VEYA DAHA FAZLA SAYIDA HAKEM |
|
İlk gelen 500.000,00 TL için |
% 5 |
% 8 |
Sonra gelen 500.000,00 TL için |
% 4 |
% 7 |
Sonra gelen 1.000.000,00 TL için |
% 3 |
% 6 |
Sonra gelen 3.000.000,00 TL için |
% 2 |
% 4 |
Sonra gelen 5.000.000,00 TL için |
% 1 |
% 2 |
10.000.000,00 TL’den yukarısı için |
% 0,1 |
% 0,2 |
Buna ilaveten yine HMK 440.maddesinde,taraflarca aksi kararlaştırılmaması halinde,hakem kurulunun varlığı halinde,hakem kurulu başkanının ücretinin hakemlerden her birine ödenecek hakem ücretinin yüzde on fazlası olarak hesaplanacağını da düzenlemiş,ayrıca hakem kararının düzeltilmesi,yorumlanması veya tamamlanması hallerinde ek hakem ücreti ödenmeyeceği,hakem veya hakem kurulu kararında tahkim yargılamasının giderlerinin de gösterileceği belirtilmiştir.
Kanun koyucunun hakem ücreti konusunda da taraflara bir irade serbestisi tanıdığı,taraflar arasında ücretin belirlenmesi hususunda bir anlaşmaya varılamaması veya tahkim sözleşmesinde ücretin belirlenmesine yönelik herhangi bir hüküm bulunmaması ya da taraflarca bu konuda yerleşmiş kurallara veya kurumsal tahkim kurallarına yollama yapılmaması halinde ücretin belirlenmesine yönelik bir tarife düzenlemesine yer verildiği görülmektedir.
Tahkim sözleşmesinde hakem ücreti hususunda bir hüküm yoksa ve ya taraflar sözleşmede ücretin belirlenmesine yönelik herhangi bir kurala gönderme yapmayıp,daha sonrasında da taraflarla hakem arasında hakem ücretinin kararlaştırlmamış olması halinde,hakemlerin ücretlerinin ne olacağını tahkim yargılaması sınasında bir ara kararı ve ya nihai kararla belirleyebilmeleri olanaklı değildir.Bu husus,YİBGK’nun 1/3/1994 tarih ve 1-3 nolu kararında belirtilen,bir kimsenin kişisel alacağı hakkında hakim olamayacağı,hüküm veremeyeceği,mantığına dayalıdır.
Ancak,yukarıda da belirtildiği üzere,hakemlerin işleri sona erdikten yani hakem kararı verildikten sonra bir eda davası şeklinde taraflara yönelik ücret davası açabilmeleri mümkündür.Hakem ücretinin ödenmesinden,tarafların müteselsilen sorumlu olduğu doktrinde tartışmasız olarak kabul edilmektedir.
Son alarak,hakemlerin sorumluluğu hususu da HMK’da özel bir düzenleme ile yer almıştır.Yasanın 419.maddesinde,taraflarca aksi kararlaştırılmamışsa,tahkim yargılamasında görevi kabul eden hakemin,haklı bir neden olmaksızın görevini yerine getirmekten kaçındığı taktirde,tarafların bu nedenle uğradığı zararı gidermekle yükümlü olduğu düzenlenmiştir.420/1 md.ise,hakemin görevini hiç ve ya zamamında yerine getirmemesinden söz edilerek,bunun ise hukuki veya fiili bir nedenden kaynaklanabileceği belirtilmiştir.Hakemlik görevinin kabulünden sonra hakemin azli,istifası,ölümü veya medeni hakları kullanma ehliyetini kaybetmesi gibi nedenlerle görevini yapamaz hale gelmesi gibi durumlar gerçekleşebileceği gibi,hukuki veya fiili sebepler haricinde hakemin kasıt ya da ihmali sonucu da hakemlik görevini yerine getirmemesi söz konusu olabilir.Tüm bu haller,hakem veya hakem heyetinin sorumluluğunu gerektirdiği gibi,anılan HMK 419.maddesi gereğince hakemler,tarafların bu nedenle uğradığı zararları tazminle yükümlü bulunmaktadırlar.
Yukarıda da değinildiği üzere,doktrin ve Yargıtay uygulaması taraflarla hakemler arasındaki ilişkinin hukuki mahiyetinin bir vekalet ilişkisi olduğu yönündedir.Bu halde,hakemlerin sorumluluğu hususunda TBK’nun vekalet akdine ilişkin hükümlerinin dikkate alınması gerekli olup, nitekim YHGK’nun konuya ilişkin 6/12/1969 tarihli ve 1110-866 sayılı kararı da bu yöndedir.
Anılan kararda vekilin sorumluluğunun genel olarak işçinin sorumluluğuna ait hükümlere tabi olduğu belirtildiğinden,hakemlerin tazminatla sorumlu tutulabilmelerini de tarafların zararlarının,hakemlerin kasıt,ihmal veya dikkatsizlikleri sonucu meydana gelmiş olmasına bağlamak gerekmektedir.
Öte yandan,herhalde HMK’nun 46.maddesinde belirtilen ve hakim hakkında tazminat davası açılmasını gerektirir sebeplerin,kıyasen hakemlerin sorumluluğunu gerektirir sebepler olarak kabul edilmesinin uygun olacağı da doktrinde savunulmaktadır.
Vekalet ilişkisinin bir sonucu olarak hakemliği kabul zorunlu olmamakla beraber,hakemliğin kabul edilmesine rağmen,haklı bir neden bulunmaksızın görevinden istifa eden hakemin,ücret talebinde bulunabilmesi mümkün bulunmadığı gibi,ayrıca hakem bu halde peşin aldığı ücreti iade etmek ve tarafların bu sebeple uğradığı zararı ödemekle de yükümlü bulunmaktadır.Bunun doğal bir sonucu olarak da,tarafların haklı bir neden olmaksızın hakemi görevinden azletmeleri halinde,azledilen hakemin azil tarihine kadar geçen süreye ilişkin emeğinin karşılığını taraflardan talep edebilmesi de mümkün bulunmalıdır.